KÜREĞE MAHKUM BİR HAYAT: FORSALAR

Ortaçağ Avrupa’sının denizci devletleri XV. yy’dan itibaren Doğu Akdeniz’deki güçlerini kaybetmeye başlamışlardı; başta İstanbul olmak üzere ticari öneme sahip birçok liman şehri Osmanlı hâkimiyetine geçmiş, doğuya giden kazançlı ticaret yollarının kontrolü hem karadan hem de denizden Türklerin kontrolüne girmişti. Türk Reisleri Akdeniz’de korku salıyorlar, hiç bir gemi onlarla borda bordaya savaşmayı göze almadan açık denize yelken açamıyordu. Dönemin süper güçleri Akdeniz’de hâkimiyet kurma peşindeydi ve bu durum aralarında kanlı deniz savaşlarının yaşanmasını kaçınılmaz hale getiriyordu; ama önce tersanelerde çok sayıda savaş gemisi inşa edilmeli, donanma mevcudu süratle arttırılmalıydı.

O dönemlerde donanmanın vurucu güçleri olarak hala kürekli kadırgalar tercih ediliyordu; ancak sayıları her geçen gün artan kadırgaların kürekçi ihtiyacını karşılamak büyük bir sorundu. Ortaçağ boyunca zaman zaman kadırgalarda mahkûmlar ve savaş esirlerinden faydalanılmıştı. Bu tip kürek mahkûmlarına İtalyanca “forzato” deniliyordu, kelimenin bizde kullanılan “forsa” şeklinde telaffuzu ise Fransızca “forçat” kelimesinden gelmektedir.

Peki, bu forsalar ilk nasıl ve ne zaman ortaya çıkmışlardı? Sanılanın aksine, Antik çağlarda mahkûmların zorla gemilerde çalıştırıldığını ya da kürekçilerin ayaklarından gemiye zincirlendiğini gösteren herhangi bir kanıt yoktur. Antik Yunan ve Roma gemilerinde kürekçiler genellikle özgür vatandaşlar arasından seçiliyorlar ve ücret karşılığı çalışıyorlardı; kölelerden yalnızca acil insan gücü gerektiren durumlarda nadiren faydalanılıyordu. O çağlarda kürekçilik çok zor ama oldukça kazançlı bir meslekti, kürekçiler liman işçilerinden daha fazla para kazanırlardı.

Gemilerde savaş esirlerinin kullanılması ilk defa Roma’nın İmparatorluk dönemlerine rastlar. Aslında Roma’nın ilk zamanlarında kürekçiler gönüllü askerler arasından seçiliyor, bunlar maaş karşılığı uzun yıllar Roma’ya hizmet ediyorlardı. Ancak imparatorluğun sınırlarının genişlemesi ve kürekçilerle duyulan ihtiyacın karşılanamaz duruma gelmesi üzerine Roma, savaş esirlerini küreklere zincirleyerek kullanmak gibi pratik bir çözüm geliştirmiş, imparatorluğun yıkılışına kadar bu uygulama devam etmiştir. Savaş esirlerini kullanma geleneği Roma’dan sonra Bizans’a, Araplara, İranlılara ve Osmanlılara da geçmişti, hem Hıristiyan hem de Müslüman devletler, karşıt dinlere mensup savaş esirlerini kürek mahkûmu olarak kullanıyorlardı.

İlk başlarda forsa olarak ayrılan esirler maaşlı kürekçilerle birlikte kullanıldı; zamanla forsaların sayısı arttığında kaçmamaları için ayaklarından zincirlenmeye başlanmış, güverte savaşlarında düşmana yardım etmemeleri için başlarına silahlı muhafızlar konmuştur. XV. yy’dan itibaren forsalar gemilerin demirbaşları haline gelir, artık insandan ziyade kadırgaların temel donanımları olarak görülmektedirler.

Venedikliler, savaş zamanı kürekçi ihtiyacını karşılamak için zorunlu askerlik hizmet sistemine benzer bir sistem geliştirmişlerdi; buna göre yurttaşlar bir süreliğine vatandaşlık görevi olarak Venedik kadırgalarında çalışmak zorundaydılar. XVI. yy’dan itibaren tecrübeli denizci eksikliği ve artan ücretler nedeniyle pek çok devlet gibi Venedikliler de bu sistemi terk ederek, kadırgalarda özgür vatandaşların yanı sıra forsa kullanma yoluna gitmişlerdir.

XVI. yy’da Scappoli denilen Venedikli gönüllü asker ve forsa

Türk forsalar kullanan diğer denizci devletlerin aksine, Venedik kendi mahkûmlarını kullanmayı tercih etmiştir. Bunlar kadırgalarda kürekçilik yapma karşılığı borçlarını kapatıp aldıkları cezalarını azaltabiliyorlardı ve kendilerine forsaların aksine özgür insanlar gibi davranılıyordu. Savaş sırasında esnasında güvertede çarpışarak savunmaya yardımcı oluyorlardı, forsalara ise böyle bir hak tanınmıyordu ve savaş boyunca küreklere zincirli kalıyorlardı. Venedikliler forsalara güvenmiyorlar, gerek görmedikçe kadırgaları forsalardan oluşturmuyorlardı. İnebahtı savaşında Venedik donanmasında yalnız 12 kadırga forsalardan oluşturulmuştu; buna karşın savaş sonunda Osmanlı gemilerinden kurtarılan forsa sayısı 12000 civarındaydı.

Forsa kullanımı kadırgaların kürek sistemlerini değiştirmek gibi bir sorunu da beraberinde getirmişti. 1550’den önce standart bir kadırga 3 kat güverteye sahipti ve her güvertede iki taraflı 24 sıra oturak bulunuyordu. Kadırgayı her biri kendi küreğini çeken 144 kürekçi idare ediyordu. Bu kürek sistemine “alla sensile” deniliyordu; ancak bu sistem profesyonel denizciler gerektiriyordu ve forsalar için uygun değildi. Kadırgalarda forsa kullanımının yaygınlaşması üzerine tüm adamların tek bir küreği çektiği “alla scaloccio” sistemine geçildi; ancak Venedikliler tüm kadırgalarını yeterli sayıda Venedik vatandaşı ve Venedikli olmayan denizcilerden oluşturarak bir süre daha “alla sensile” sistemini sürdürmeye devam ettiler.

Bir dönem Akdeniz devletlerinin uyguladığı forsa sisteminden Osmanlı da yararlanmış, kürekçi ihtiyacının bir kısmı savaş esirlerinden ve suçlulardan karşılanmıştır. Halk arasında “çakal” denilen forsalar, kaçmamaları için ayaklarından birer zincirle alabandalara çakılırlardı ve başlarında bunları kontrol eden vardiyalar bulunurdu. Kadırgalarda güvenlik önlemi olarak forsalar, Türk kürekçilerle karışık olarak oturtulmaktaydı. Venedikliler gibi Türkler de forsalara güvenmiyorlardı; savaş sırasında kadırgalarda sadece forsa bulunursa, bunların düşman yararına çalışacağına ve kürekleri onların çıkarına kullanacaklarına dair hiç de haksız olmayan bir endişe mevcuttu.

3 kat kürekli kadırgalarda alla sensile sistemi

Denizcilik alanında yaşanan gelişmelerin sonucu XVII. yy’dan itibaren kadırgaların yerini yavaş yavaş kalyonlar almaya başlar. Kalyonların yaygınlaşması savaş taktiklerinin değişmesini de beraberinde getirir; çünkü gemiler artık birbirlerini bordalayıp göğüs göğse güverte çatışmalarına girmek yerine, birbirlerini güçlü toplarla uzaktan dövebilmektedirler. Kadırgalar artık savaşlarda kullanılmaz olur; buna karşın kralların ve asillerin eğlence gemileri olarak hizmetlerine devam ederler ve bu sürede forsalara duyulan ihtiyaç daha da artar.

Mahkûmların bu şekilde kürek cezasına çarptırıldığı davalara ilk olarak Fransa’da rastlanır. Bu dönemde küreğe mahkûm olanların omuzlarına kadırga (galiere) kelimesinin ilk harfleri, yani “GAL” damgası vuruluyordu; asker kaçaklarına ise çok daha acımasızca davranılıyordu. Fransa’da bir dönem kürek mahkûmlarının yarısını asker kaçakları oluşturmaktaydı; bunların yüzlerine Fransızların milli sembolü olan zambak çiçeği (fleur de lys) damgası vurulduktan sonra burunları ve kulakları kesilerek alabandalara zincirleniyorlardı. Mahkûmlara günde 120 gram bezelye ya da bakla ile bir kilo peksimet veriliyor, kralın emriyle haftada dört gün bir tas şarap dağıtılıyordu. Küreğe mahkûm olan biri 2-3 yıl içerisinde mutlaka ölüyordu.

XVIII. yy’ın başlarında Fransa’da bir forsa

Kadırga sayısı artıp küreğe mahkûm edilecek insan azalınca, Fransız mahkemeleri önlerine gelen her suçluyu küreğe mahkûm eder ve denizlerde korkunç bir insanlık dramı yaşanır. Kısa zamanda suçluları kürek cezasına mahkûm etmek tüm Avrupa’da bir moda haline gelir, atık her yerde gemilerde ayaklarına pranga vurulup kırbaçlanarak kürek cezasına çarptırılan bol miktarda mahkûma rastlanmaktadır. Bu durum XVIII. yy.’ın ortalarına kadar devam eder; sonunda 1748’de artık askeri açıdan hiçbir önemi kalmayan kadırgaların kullanımına resmen son verilir ve forsalık hafızalardaki acı anılarıyla tamamen tarihe karışır.

 

Sabri Çağrı Sezgin

scsezgin@gmail.com

 

KÜREĞE MAHKUM BİR HAYAT: FORSALAR” te bir düşünce

  1. Saim ÖZgürler diyor ki:

    Güzel anlatım. Gayet aydınlatıcı. Miguel de Cervantes; hani o meşhur “DON KİŞOT” veya “DON QUİJOTE” romanın yazarı 26 Eylül 1575 yılında kardeşi Rodrigo ile beraber SOL adında ki kadırgada seyahet ederlerken Marsella açıklarında cezayirli Deli Memo tarafından esir alınmış ve 5 yıl Osmanlı kadırgalarında forsalık yapmıştır. Taki yakalandı zaman üzerinde bulunan mektuplardan zengin olduğunu sanarak ailesinden talep istedikleri 500 duka altını Trinitarian papazlar binbir zorlukla bulupta 19 Eylül1580 yılında ödeyene kadar. Bu arada 4 kez kaçmaya teşebbüs etmiş ama başaramamıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Copyright © 2023 Marinist