Denizciler arasında yaygın olan adetlerin kökenleri insanlık tarihi kadar eskidir ve kültürden kültüre değişen farklılıklar gösterir. Bu çeşitlilikte elbette farklı coğrafyalarda yaşayan değişik halkların denizcilik geçmişlerinin ve yerel kültürlerinin çok büyük etkisi var; ancak tüm bunlara rağmen dünyanın her yerindeki denizciler arasında yaygın bir takım ortak gelenekler de yok değil… Bu geleneklerden bazılarının kökeni ise çok eski zamanlara kadar uzanıyor; denizcilerin halat veya kürek çekerken, ya da bir palangayı açıp uzatırken birbirlerini gayrete getirmek için hep birlikte söyledikleri heyamolalar gibi… Antik çağlarda beden gücü gerektiren zor işlerde çalışan denizciler ve küreğe mahkûm forsalar da birbirlerini cesaretlendirmek için şimdi olduğu gibi hep bir ağızdan bağırırlardı. Günümüzde hala geçerli olan modern denizcilik geleneklerinin ortaya çıkması ise keşifler çağından sonraki yüzyıllara dayanıyor. Bu yazımızda daha çok donanmada ve yelkencilikte yaygın birtakım geleneklerin kökenini araştırdık:
Öncelikle denizde selamlaşma geleneğinin geçmişine kısaca göz atalım. Günümüzde denizde iki geminin birbirini selamlaması saygı ve nezaket gereği yapılması gereken bir gelenek haline gelmiştir, fakat eski dönemlerde bu bir nezaket göstergesi olmaktan çok savaş ya da barış niyetini gösteren bir hareketti. İngiltere 1320’lerde dört denizde hâkimiyetini ilan ettikten sonra karasularına giren her geminin gabya yelkenlerini indirerek hâkimiyetini tanımalarını istemişti. İngiltere Manş Kanalından geçen hiçbir gemiden vergi almıyordu ancak selamlama konusunda oldukça ısrarcıydı; örneğin Manş Kanalını geçen bir Felemenk savaş gemisinin amirali, İngiliz gemisini selamlamayı reddedince İngiltere ve Hollanda arasında savaş çıkmıştı.
Yelken çağında gemilerin birbirlerini selamlaması, yelkenlerin arya edilmesi, ıskota halatlarının bando edilmesi ve topların ateşlenmesiyle yapılırdı. Top atışıyla selamlama geleneği ilk olarak Britanya Kraliyet Donanmasında ortaya çıkan bir uygulamaydı ve bu saygıdan ziyade bir iyi niyet göstergesiydi. Limana giren bir gemi toplarını ateşlediğinde bir süreliğine kısmen silahsız kalmış oluyordu, dolayısıyla bu hareket geminin düşman olmadığı anlamına geliyordu. Asıl sorun ilk selamı kimin vereceğiydi; genellikle İngilizler ve diğer güçlü deniz devletleri, zayıf ulusların gemilerine ilk selam atışını yaptırmaya mecbur bırakıyorlardı.
Barış zamanında yabancı bir limana giren ve çıkan gemilerin top atışıyla misafir oldukları ülkeyi selamlamaları kısa sürede adet haline geldi. Limana girerken ilk atışta pruva gabya yelkeni arya edilir, sonra floklar indirilir ve merasimin tamamlanmasının ardından da yelkenler saravele edilerek toplanırdı. Limandan çıkarken ise tersi yapılır, top atışıyla birlikte gabya yelkeni ve floklar çekilir, ardından da tüm yelkenler fora edilirdi. Limanda bulunan herhangi bir deniz subayı veya bir amiral selamlanırken gabya veya babafingo yelkenler açıksa toplanması bir gelenekti, bu ayrıcalık denizci olmayan yüksek rütbeli subaylara tanınmıyordu. Gelenek yaygınlaştıkça ateşlenen top sayısı da selamlanan yetkilinin rütbesiyle orantılı bir şekilde artacaktı.
Genellikle tek sayıda top atışı yapılırdı ve en çok 7 pare top atışı yaygındı. Bu muhtemelen denizciler arasında yaygın olan batıl inançlardan kaynaklanmaktaydı, zira 7 sayısı şans ve gizemli güçlerle ilişkilendirilirdi. 1818’de Amerikan başkanının bir savaş gemisini ziyareti sırasında 21 pare top atışıyla selamlanmıştı; 21 pare top o zamanki 21 eyaleti simgeliyordu.
Eski dönemlerde topların ateşlenmesi cephanenin oldukça savurganca harcanması anlamına geldiği için, önceleri ancak çok özel durumlarda top atışıyla selamlama uygulamasına başvuruluyordu. Mesela Downs’ta demirli filoya Kral Charles’ın ölüm kararı haberi geldiğinde filo komutanı amiral gemisindeki bütün topların ateşlenmesini emretmiş, diğer tüm komutanlar da gösterişli bir biçimde aynısını yapmışlardı. Daha sonraları önemli günlerde ve ulusal törenlerde de gemilerden top atışı yapılması gelenek haline geldi.
Top atışına eşlik eden merasime tüm mürettebat da eşlik ederdi. “Çimariva” adı verilen bu özel selamlama seremonisinde tüm mürettebat gemi boyunca veya serenlerde düzenli olarak dizilerek selam dururlardı. Bu geleneğin kökeni aslında mürettebatın güverteye giriş-çıkışlarını bir düzene sokmak ve üst rütbeli subayların geçişine engel olmamak amacıyla yapılan bir uygulamaya dayanıyor. Eski dönemlerde yelkenli bir geminin güvertesine çıkmak için kullanılan tek araç şeytan çarmıhı olduğundan, üst rütbeli bir subay güverteye çıkmak istediğinde tayfalar basamakların iki yanına sıralanıp halatlara asılarak yol verirlermiş. Halen bütün ülkelerin donanmalarında uygulanan Çimariva (manning ship) geleneğinin kökeni Kraliçe I. Elizabeth dönemine kadar uzanmaktadır.
Peki denizcilerin selamlaşma geleneğinin kökeni neye dayanıyor? Sağ elin parmaklarını alına götürme şeklinde yapılan selamlama ordudan alınmıştır. Ortaçağda şövalyeler at üzerinde karşılaştıklarında hem birbirlerinin yüzlerini görmek hem de ellerinde silah tutmadıklarını belirtmek için miğferlerinin vizörlerini kaldırarak açarlarmış ve bu hareket zamanla askeri selama dönüşmüş. Büyük keşifler çağından sonra gemilerde sık sık isyanlar çıkmaya başlayınca bu selam donanmada da kullanılmış ve tayfaların subaylara ellerinde silah olmadığını göstermesi adet haline gelmiş. Önceleri avuç içi gösterilerek yapılan bu selamlama, denizcilerin ıskotalardan ve diğer donanımlardan ellerine bulaşan katran ve yağ lekelerini subaylara göstermelerinin uygunsuz olacağının düşünülmesi nedeniyle, avuç içinin 45 derece ile alına vurulduğu modern denizci selamına dönüşmüştür.
Özel günlerde gemilerin baştan kıça bayraklarla donatılması geleneği de çimariva geleneği kadar eski… Günümüzde gemilerin donatılması renklerine göre özel bir düzende sıralanan işaret flamalarıyla yapılıyor. Her ne kadar uluslararası işaret flamalarının modern şekillerini alması yakın bir tarihte gerçekleşmiş olsa da, flama kullanımı çok eski çağlara kadar uzanmakta… Antik çağlardan ortaçağın sonlarına kadar gemiler arasındaki iletişim için ilkel flamaları kullanılıyordu, işaret flamalarının eski örneklerinden biri de korsanların “Jolly Roger” adıyla bilinen siyah bayrakları… Her korsanın kendi kimliklerini gösteren ayrı birer bayrağı vardı ve bu bayrak sadece atış menziline giren hedef gemiye savaşmadan teslim olma şansı vermek için uyarı atışıyla birlikte göndere çekiliyordu. Eğer gemi teslim olmayı reddederse siyah bayrak indirilir ve yerine “Kanlı Bayrak” adı verilen kırmızı savaş bayrağı çekilirdi. Kırmızı bayrak denizcilik geleneğinde antik çağlardan beri deniz savaşlarında kullanılan geleneksel bir işaretti ve kimseye aman verilmeden geminin zorla ele geçirileceği anlamına geliyordu.
Eskiden yabancı bir ülkenin karasularına giren gemiler, düşman tarafından tanınmamak ya da düşmanı aldatmak için ulusal sancaklarını indirip başka ülkelerin sancaklarını hisa ederlerdi. Eylül 1800’de Cebelitarık Boğazını geçerek Akdeniz’e giren ilk Amerikan gemisi USS George Washington’un başına gelenler ise yabancı sularda misafir olunan ülkenin sancağını taşıma adetinin eski ve oldukça sıra dışı bir örneği… Amerikan hükümetinin Cezayir Beylerbeyliğine olan yıllık vergisini ödemek için Cezayir’e gelen gemi, Cezayir Dayısının talebiyle Sultan III. Selim’e özel bir elçi ve değerli hediyeler götürmek için kullanılmış. Geminin ana direğindeki Amerikan sancağı indirilerek yerine Türk sancağı çekilmiş ve 7 pare top atışının ardından USS George Washington İstanbul’a yelken açmış. Bu arada Amerikalıların bu talebi istemeye istemeye kabul ettiklerini, ancak Türk korsanlardan çekindikleri için ses çıkaramadıklarını da belirtelim.
Sancakla selamlama geleneği ise çok daha yakın bir tarihe, XIX. yy. ortalarına dayanıyor. 1850’lerde yabancı limanlara giren savaş gemileri, ziyaret ettikleri ülkeleri selamlamak için sancaklarını göndere çekerler ve karşılık olarak da liman yetkililerinden aynı jesti beklerlerdi. Bu, resmi bir uygulama olmamasına rağmen verilen selamı almamak saygısızlık olarak kabul edilirdi. Aralık 1857’de Basra Körfezinde göndere sancağını çekerek selamlayan bir İngiliz savaş gemisine limandan herhangi bir karşılık gelmeyince diplomatik bir kriz çıkmış ve İranlı yetkililer böyle bir durumda göndere bayrak çekmenin geleneklerinde olmadığı şeklinde açıklama yaparak özür dilemişler.
Yabancı bir ülkenin karasularında pruva direğinin sancak gurcatasına nezaketen o ülkenin sancağını da toka etme uygulamasına ise 1950’lerden sonra başlanmış ve bir yatçılık geleneği haline gelmesi uzun zaman almış. Bugün yabancı sularda serbest pratika aldıktan sonra misafir olunan ülkenin sancağını da toka etmek uluslararası bir adettir. Bu arada yeri gelmişken, sancak ile ulusal bayrağı birbirine karıştırmamak gerekir; zira Birleşik Krallık gibi bazı ülkelerin ulusal bayraklarıyla sivil denizcilikte ve donanmada kullanılan sancakları birbirinden farklıdır.
Ulusal yas günlerinde veya gemi mürettebatından birinin ölümünde sancakların mezestre edilmesi geleneğinin ilk ne zaman ve nasıl başladığı bilinmiyor, ancak eldeki kayıtlı en eski olay 1612 yılından kalma… Atlantik ve Pasifik Okyanusları arasında kuzeyden bir geçit arayan İngiliz “Heart’s Ease” isimli geminin kaptanı bir yerli tarafından öldürülünce, mürettebatı matem işareti olarak sancaklarını bir bayrak boyu kadar indirmiş ve geri döndüklerinde diğer denizciler gemide birinin öldüğünü hemen anlamışlar. Bu olay, o dönemlerde sancağı mezestre etme geleneğinin denizciler arasında yaygın bir uygulama olduğunu gösteriyor; geleneğin kökeninde ise görünmeyen ölüm bayrağına yer açmak için sancağın sembolik olarak bir bayrak boyu indirilmesi yatıyor.
Yabancı bir ülkenin karasularından transit geçen ya da limanına giren her geminin düz sarı renkli Karantina (Q) flamasının göndere çekmesi ise bir başka denizcilik geleneği… Bu geleneğin kökeni ortaçağdaki büyük veba salgınları dönemine kadar uzanıyor; eskiden gemilerde veba ya da kolera gibi salgın hastalık olduğunda sarı ya da siyah renkli flamalar kullanılırdı. Bu iki renk günümüzde Lima (L) flaması olarak halen geminin karantinada olduğunu belirtmek için kullanılmaktadır, sarı bayrak ise artık sembolik olarak gemide salgın hastalık olmadığı ve limana girmek için izin istendiğini belirtiyor. Aslında uluslararası denizcilik geleneklerine göre sağlık ve gümrük işlemleri bitip de geminin temiz olduğuna dair pratika alınmadan sarı karantina bayrağının yerine o ülkenin sancağının çekilmemesi gerekirken, transit geçişlerde sadece nezaket bayrağının toka edilmesi yaygın bir adet haline gelmiş.
Geminin denize indirilmesi törenleri de insanlık tarihi kadar eski bir gelenek. Farklı kültürlerde görülen denize gemi indirme gelenekleri çok çeşitli, ancak hepsinin ortak bir özelliği var: Törenlerin tanrılara adanması… Babilliler ve Mısırlılar denize gemi indirilirken tanrılara adaklar sunarlardı; antik Yunanlılar ve Romalılar ise tanrılarının şerefine şarap içip kalanını pruvadan denize dökerlerdi. Gemiye isim verilmesi de denize indirme töreninin bir parçasıydı. Antik çağların gelenekleri daha sonraki çağlarda da yaşamaya devam etti. Ortaçağ Avrupa’sında denize indirilecek bir gemi kızaktan kaymaya başlarken, merasimi yöneten görevli altın veya gümüş bir kadehe konan şaraptan bir yudum alır, geri kalanını ise pruvaya ya da güverteye dökerdi. Merasimin ardından boş kadeh denize atılır ve kim bulursa ona ait olurdu. Tersanelerde inşa edilen gemilerin sayısı artınca denize atılan kadehler bir sonraki törende kullanılmak için ağlarla çıkarılmaya başlanmış; XVII. yy. sonlarında ise kadehten şarap dökme adeti yerini pruvada şampanya şişesi kırma uygulamasına bırakmıştı.
Son olarak biraz da değişik ülkelerin ilginç denizci geleneklerinden bahsederek yazımızı noktalayalım:
Britanya Kraliyet Donanmasında günümüzde halen devam eden ilginç uygulamalarından biri, özel günlerde ve yıldönümlerinde limandaki kraliyet savaş gemilerinin birbirlerine eğlence talebinde bulunma geleneği… Mesai bitiminde “Gin Pennant” yani “Cin Flaması” adı verilen özel işaret flamasının çekilmesiyle mürettebat bir araya gelerek cin-tonik içiyorlar. Bu uygulamanın ilk ortaya çıkışı ise bambaşka bir nedene dayanıyor: Sıtmayla mücadele… Toniğin içinde sıtma tedavisinde kullanılan “kinin” maddesi bol miktarda buluyor ve bu madde düzenli bir şekilde alındığında sıtmaya neden olan parazitin gelişmesini önlüyor; bu nedenle sıtmalı bir bölgeye seyahat edecek mürettebatın düzenli olarak kinin alması için böyle bir uygulama geliştirilmiş.
Yine Kraliyet donanmasının bir başka uygulaması da haftanın her günü geminin subay salonunda yenen akşam yemeğinin ardından kadeh kaldırma geleneği… İngiliz Kraliyet Deniz Kuvveleri subayları pazartesi günleri denizdeki gemilerine, salı mürettebatlarına, çarşamba kendilerine, perşembe kanlı bir savaşa veya hastalıklı bir mevsime, cuma hevesli bir düşmanla çarpışmaya, cumartesi sevgililerine ve eşlerine, pazar günü de aralarında bulunmayan dostlarına içiyorlar. Kanlı bir savaş ya da hastalık gibi bir olayın şerefine neden kadeh kaldırıldığına gelince; bunun cevabı pek çok kişinin hayatını kaybettiği bu dönemlerde subayların terfi şansının artması…
Avrupa’nın bazı ülkelerinde özel yatlar inşa edilirken ana direğinin altına para saklama geleneği yüzyıllardır devam ediyor, bu adetin kökeninde ise antik çağların ahiret inancı var. Antik Yunanlılar öldükten sonra Styx nehrini geçebilmek için Kharon adında bir kayıkçıya para ödediklerine inanıyorlardı. Ağzına para konup toprağa gömülmeyen ruhların Hades’in ülkesine ulaşması mümkün değildi, bu yüzden denizciler boğulduklarında kayıkçıya verebilmek için yanlarında mutlaka bir miktar para bulundururlardı.
Eskiden denizciler 30. Paraleli geçerken ve Cebelitarık Boğazı girişinde kutlamalar yapılırmış. Günümüzde İngiliz ve Felemenk ticaret filoları, Britanya Kraliyet Donanması, Rus ve Amerikan Donanmaları başta olmak üzere, bir çok ülkenin sivil ve askeri gemilerinde görev yapan denizcilerin ilk ekvator geçişleri “Sınır Aşma Seremonisi” adı verilen törenlerle kutlanıyor.
Sabri Çağrı Sezgin
sabri bey, ilginç ve kıymetli bilgiler paylaşmışsınız. elinize sağlık….
Çok teşekkür ederim Ali Bey, paylaşımımızı beğenmenize çok memnun oldum. Saygılarımla
Bir kısmını yeni öğrendim…Sağ var olun…Topla selamlama geleneğini 1970 te bana anlatan istboğkom da kurmay başkanım.rahmetli E. Tümamiral Ziya Coşkunu rahmet ve sevgiyle hatırladım…Bu konunun bence genişleterek bir kitabın oluşmasında büyük yarar var…”Ölüsü Kandilli “söyleminin de Osmanlı Bahriyesinden geldiğini okumuştum…selam olsun Kıbrıs tan…
Çok teşekkür ederim Mesut Bey, yazımı beğenmenize çok memnun oldum. Verdiğiniz bilgi için de ayrıca teşekkürler, bunu da araştıracağım. Saygılarımla…
Makaleniz güzel; ancak, bizden, Türk denizciliğnden uzak ve dışında. Cebelitarık’ı pruvasında görevli olarak görmemiş, hayli kalın sırmalı besleyen, onları dinleyen, okuyan, yazan, çizen, “Denize, denizciliğe uzak” bir toplumuz.
Ekvator geçişlerinde hep, “Efendim, Hattı Üstüva’yı bu kaçıncı geçişiniz?” diye soruldu. Zannederim, personeli Türkçe konuşan gemilerde gene öyle soruluyor. Pruvanız hep nete olsun. Sevgiyle kalın.
Verdiğiniz bilgi için teşekkürler Hüseyin Bey, yazılarımızda yeri geldikçe Türk denizcilik tarihine de yer veriyoruz. Bu yazıda daha çok günümüzde devam eden denizcilik adetlerinin kökenini araştırdım ve çoğu ülkemizde de aynen uygulanıyor. Tabi artık unutulan eski geleneklerimiz de var, mesela geminin ana direğine Kuran-ı Kerim asma gibi… Bunları başka bir yazıda derlemeyi düşündüğüm için buraya almadım. Saygılarımla.
Güzel bilgiler için çok teşekkür ederim. Bilgiler herkesin görebilmesini isterdim daha doğrusu denizseverlerin yazılar bilgiler süper. Selametle.
Merhaba. Makaleniz için elinize sağlık çok keyifli bir yazı olmuş.
Makalenizin dipnotlu haline ve kaynaklara ulaşma imkanımız var mıdır?
Eper varsa mail adresime atmanızı rica ederim.
Çok teşekkür ederim.